İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hasan Kalyoncu’nun konuşmasından başlıklar şöyledir;
Atatürk’ün Yaktığı İstiklal Meşalesini Biz Taşıyacağız! İzmir’imiz maalesef bir siyasi yanılgının sonucunda CHP’ye esir olmuş bir şehirdir. Halbuki hemşerilerimiz bu ülkeye bizim kadar sevdalı, bu topraklara bizim kadar bağlı, bu milletin bir ferdi olmaktan bizim kadar gururlu insanlardır. Mustafa Kemal Atatürk İzmir’de çok fazla sevilir, onun tutuşturduğu istiklal meşalesi Ege’nin kıyısından bütün dünyaya ışık yayar. Böyle temiz ve samimi bir millet sevgisi taşıyan insanların, “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen bir bölücü anlayışa destek vermesinin kabahatinin az bir kısmı da bizim payımıza düşmektedir. Biz CHP’nin gerçek yüzünü ve bizim aydınlık fikirlerimizi hemşerilerimize yeterince duyuramamışız. Öyleyse Milliyetçi Hareket Partisi olarak, içinde yaşadığımız şehre ve insanlarımıza yeniden gerçekleri anlatmak zorundayız.
Güzel İzmir’imizi bölücü zihniyete teslim etmeyeceğiz!
İzmir’de milli bayramlarda Çav Bella ile otobüs üstünde zıplayan bir Tunç Soyer var. Büyükşehir Belediyesine geldiğinden beri, kentin herhangi bir sorununu çözmüş değil fakat şovmenlik yapmaktan hiç vazgeçmemiştir. Güzel İzmir’imizin bu sorunları malesef yine kendi partisinin yöneticileri yüzünden yıllarca birikerek bugüne gelmiştir. Soyer de sadece heykel açılışları ile şehrin dertlerini çözüvermiştir. Bu da ibretlik değişik bir haldir.
Türk tarihine kirli demek kimsenin haddi değildir!
İşte bu Soyer’in ve CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz hafta Diyarbakır gezisine çıktı. Kılıçdaroğlu’nun sözlerine bakılırsa, helalleşmek ve barışmak için gitmiş. Hatta onun dediğine göre, tarihimiz kirli imiş ve onunla yüzleşmek gerekliymiş. Bu konuda Liderimiz Devlet Bahçeli gerekeni açıklıkla söyledi: “Tarihimize kirli demek namertliktir, nankörlüktür, vatan ve millet sevgisinden nasipsizliktir. Kılıçdaroğlu’nun şahsıyla müsemma karanlık tarihini bilemeyiz, kaldı ki kirli tarihinden müşteki olmasının bizce bir mahsuru yoktur.” Kendisinin elindeki kiri nasıl yıkayacağına karışmayız, ancak Türk tarihine kirli demek bırakınız muhalefet liderini hiç kimsenin haddi değildir. Tarihimizde kir arayanlar, bir asır önce bu mübarek şehirden denize dökülen işgalciler adına konuşmuş olabilirler. Ancak “ya İstiklal ya ölüm!” diyerek vatanın pak toprağından düşmanı temizleyen şerefli bir ordunun evlatları adına konuşmadığı kesindir. 18 Mart 1915’de Çanakkale’de 107 yıl önce yazılan destanın kahramanlarından habersizce konuşmuştur.
Gerçek vatansever ve Atatürkçüleri CHP’ye karşı uyarmak görevimizdir!
Yazıktır ki bu kişi Çanakkale’nin muzaffer bir komutanı, Kurtuluş Savaşının kahraman Başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partide genel başkanlık yapmaktadır. Atatürk’ün eserinin bu denli yad, yabancı ellerde sömürgeciler hesabına çalıştığını gördükten sonra, gerçek vatanseverleri, gerçek Atatürkçüleri uyarmak görevimizdir. Kılıçdaroğlu’nun kirli dediği tarih nerede ve nasıl yaşanmıştır bilemeyiz. Demek ki bizden ayrı bir tarihi var.
CHP bölücü örgütten mavi boncuk alabilme arzusundadır!
Türk milletinin yakın tarihini, var olma, hür olma ve insan gibi yaşama mücadelesi oluşturmaktadır. İşte dost düşman bütün dünyanın saygıyla andığı Çanakkale’deki şeref tabloları… İşte 19 Mayıs’ta Samsun’dan başlayan 9 Eylül’de İzmir’e uzanan 3 yıl 3 ay 20 gün süren kan, ter ve inançla yoğrulmuş bağımsızlık yolculuğu… İşte cumhuriyet ile taçlanan demokrasi mücadeleleri… İşte 21 Yüzyılı Türk asrı yapmaya öncülük edecek modern ve gelişmiş bir Türkiye gerçeği… Milliyetçi Ülkücü Hareketin Mamak Cezaevi başta olmak üzere çektiği çileler, Diyarbakır Cezaevi ağıtçısı Kılıçdaroğlu’nun helalleşme listesine girememiştir. Cezaevindeki işkenceleri Türk milleti mi yapmıştır da özür dilenecek. İşkence, kime yapılmış olursa olsun insanlık suçudur. Suçlusu da işkencecidir. Mamak Cezaevinin savcısı Nurettin Soyer’di. Şahitler, onun emriyle işkence yapıldığını anlatmıştır. Oğlu İzmir’de Belediye Başkanıdır ve babasını büyük bir hukuk adamı saymaktadır. Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu, işkenceci ile yüzleşin. Ama sizin derdiniz hukuk veya işkence mağduriyeti değil, bölücü örgütten mavi boncuk alabilme arzusudur. Yoksa Kılıçdaroğlu kendisi Tuncelili diye, isyanı bastıran ordunun ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen’den ve onun manevi babasından mı utanıyor? Seyit Rıza’dan mı özür dilemek niyetindedir. Adlarında hoca var, şeyh var diye; kendi hesabınca muhafazakâr seçmene şirin görünmek için Şeyh Sait gibi hainlerden mi af dileyecektir. İstiklal Mücadelemizin her gün bir anının yüzüncü yılını idrak ettiğimiz bir tarih diliminde, mübarek üç ayların içinde ve rahmet ve bereket ayı Ramazan’a yaklaştığımız şu günlerde böylesi münasebetsizlikler karşısında, onlara teveccüh gösteren seçmenlere de hakikati göstermek lazımdır. Bunlar maskesini taktıkları Atatürk’e ve Atatürk’ün temelini attığı Türkiye Cumhuriyeti’ne karşıdır, hasımların yanındadır. Diyarbakır’da bir türlü, Denizli’de başka türlü konuşan ikiyüzlülerdir. Bir yandan yargı bağımsızlığı diye söylenip bir taraftan da iktidara geldiklerinde Demirtaş’ı serbest bırakmaktan, Kavala’yı salıvermekten bahsederler. Anlaşılan bir gün iktidar olsalar, mahkeme kararlarını kendileri yazacaklar. Bunlar çatal dillidir.
Seçim Kanunu temsilde adalet için önemli bir adımdır, MHP’nin baraj problemi yoktur!
Cumhur İttifakı tarafından hazırlanan seçim kanunu değişiklik teklifi TBMM’ne sunulmuştur. Bu teklifi doğru dürüst anlamadan okuyanlar, barajın düşürülmesini MHP’nin baraj korkusu olarak sunmaya kalktılar. Oysa ki 2018 yılında kanuna giren ittifak yöntemi bu teklifle değiştirilmiyor. Yani barajı geçen ittifakın üyesi partiler de ülke barajını geçmiş sayılacaklar. Aynı zamanda MHP’nin baraj problemi yoktur. Ancak ittifak harici seçime katılan partinin de geçmesi gereken baraj, yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülerek temsilde adalet için önemli bir adım atılmıştır. Bir de ittifak üyesi olsun olmasın bütün partiler kendilerine verilen oy oranında milletvekili çıkaracaktır. Ayrıca kanun ile seçime katılma yeterliliği için, kanunun belirlediği sayıda teşkilat kuramamış partilerin askıda milletvekili, ödünç milletvekili gibi siyasi etiği yıpratan yollarla Meclis Grubu kurmaları artık yeterli sayılmayacaktır. Bu yöntemin hem partilerin teşkilatlarına, seçmenine hem de seçilmiş milletvekiline karşı saygısızca nasıl uygulandığı geçen dönemde gözlenmiştir. CHP Genel Başkanının sadece sayıdan ibaret gördüğü yirmi milletvekilini İP’e gönderdiğini ve İP’in de kendi siyasi düşüncesi ve programıyla zerrece ilgisiz bu milletvekillerini partisine üye yapmıştır. Genel Başkanımızın talimatıyla bütün teşkilatlarımızın başarıyla yürüttüğü askıda emek kampanyamıza, sosyal dayanışma için gerçekleştirilen bu faaliyete laf edenler, askıya milletvekili asmış, askıdan milletvekili almışlardır. Sonra da fırsat buldukça demokrasiden dem vururlar, erdem ve hukuk masalı uydururlar.
Zilletin şerrine karşı “Bir olalım, diri olalım, iri olalım”
Zilletin dünü de bu günü de aynı pespayelik içerisinde, çirkin ve çirkef durumdadır. Çirkin ve çirkef deyişim, rakiplere kötü söz söylemek için değil 8 Mart Kadınlar Gününde yaşanan bir olaydan dolayıdır. O gün herkes, kadının ne kadar aziz bir varlık olduğunu anlatan sözlerle gündemi doldururken, parti grubu toplantısı yapan bir kadın genel başkan da, kendince kadınları, yani hemcinslerini değerli göstermek isterken hitap ettiği İP milletvekillerine “kereste herifler” diye seslendi. Bir hanımın ağzından çıkan söze mi hayıflanalım, bu sözü duyunca alkışlayan erkek milletvekillerine mi şaşıralım bilmiyorum. Pespayelik dediğim işte budur! Milletimizi bu zilletin şerrinden korumak için, liderimizin gösterdiği doğrultuda, dokuz ışık istikametinde milliyetçi hareket olarak daha canlı, daha gayretli ve daha coşkulu bir çalışmaya girmeliyiz. Milletin bekasına sahip çıkmak da, tam bu çalışmalarımız olacaktır. Yeter ki biz Hünkar Hacı Bektaş’ın düsturunca; “Bir olalım,diri olalım, iri olalım”
CHP yöneticileri Atatürkçü zihniyetten uzaktır!
İzmir’imizin nasıl yönetildiğine bakarsak CHP’nin yönetim şeklini ve neler yaptığını görebilmek mümkündür. Bunlar Atatürk derler, belediye başkanları, il başkanları, Genel Başkanları Atatürk’ten uzaktır. Çevrecilikten bahsederler çevreyi kirletmeye devam ederler. Kendi parti çıkarları için her şeyi kullanmaya çalışırlar. Zeytin ağaçlarını korumaktan bahsederler, Karaburun’da, Seferihisar’da, Menderes’te zeytinlikleri mahvederler. Kaçak ev yaparlar. Ormanları korumaktan bahsederler İstanbul’da onlarca Çınar ağacını keserler. Su kirliliğinden bahseder Gediz’de şov yaparken Kınık’ta arıtma tesisi kurmaz, kanalizasyonu direk Bakırçay’a verirler. Yine Küçük Menderes Nehrini kirletmeye devam ederler. Suya sürekli zam yaparken Tahtalı Baraj Gölüne lağım girişine göz yumarlar. Kendilerine oy verenlere eziyet eder ve oy verenleri küçümseyerek “odun koysan seçilir” derler ve İzmir’e yazık ederler. Aynı şekilde genel politikalarında da kendilerine verilen oylardan güç aldıklarını unutarak şeytanla işbirliği yapacak düzeye gelmişler. Hükümet gitsin de ne olursa olsun! Ülkeye ve millete zarar gelip gelmediğinin hiçbir önemi yok. Her sorunu kaosa çevirmeye çalışan bir altılı ganyan masası ve onların metnine yansıyan ortakları HDP hiçbir sorunun çözümüne yönelik bir öneri de ortaya koymamaktadır.
Türk milli kültüründen süzülüp gelen dokuz ışık doktrinini dünyaya sunuyoruz!
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, kirliliğin her türüne karşıyız. O sebeple milliyetçilik çevreciliktir diyoruz. Çevreden kastımız doğal çevre olduğu kadar, beşeri çevreleri de içermektedir. Doğal ortamda çevrenin, havanın, suyun, toprağın kirlenmesine karşıyız ve gereken önlemlerin alınması için yoğun gayret içindeyiz. Aynı zamanda, zihinlerdeki kirli fikirlere en sağlam panzehir olarak Türk milli kültürünün içinden süzülüp gelmiş Dokuz Işık Doktrinini milletimize ve dünyaya sunuyoruz. Siyasetteki kirliliği önlemek için siyasi etik kanun çıkartılmasını teklif ediyoruz. Bizin çevreciliğimiz kuşatıcı bir çevreciliktir. Her türlü çevreyi kapsamaktadır. O çevreyi istismar edip sonra yasını tutan kapitalist çevreciler de, çevreyi kamu düzenine isyan bahanesi haline getiren sosyalist ve bölücü teröristler de bizim anlayışımızda birer çevre kirliliğidir. Bu çevreler, bizim “milliyetçilik çevreciliktir” sözümüzü duydukça, besmele duyan şeytana dönüyorlar. Gerçi onlar kendileri şeytana pabucunu ters giydirirler ya…
Kutlu bir davaya adanmış Türk milliyetçileriyiz!
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim siyaset tarzımızı diğer bütün partilerden ayıran bir anlayışı hepimiz biliyoruz: Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben! Bu sözün hayata yansıması, Türk milliyetçilerini sürekli uyanık tutmaktadır. Bu sayede biz ülkedeki güncel sorunları tespit edip bunlara çözümler üretirken, aynı zamanda gelecekte oluşabilecek her türlü sorunu da öngörerek bu sorunlara ilişkin tespit ve çözümler getiren bir siyasi hareketiz. Bu duruma en güzel ve en büyük örnekte Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçelidir. Kutlu bir davaya adanmış, gönlü vatan sevgisiyle dolu, yılmaz ve yıkılmaz bir hareketin mensubu Türk milliyetçileri olarak ülkenin ve milletin geleceğinin en güçlü teminatıyız. Aynı yolda yürüme, omuz omuza mücadele etme ve yürekten kucaklaşmamızın onur ve övüncü ile Allah varlığımızı, birliğimizi ve dirliğimizi daimetsin.
Hibya Haber Ajansı