Prof. Dr. Ruşen Keleş
Belediyeler toplum yaşamının ve demokrasinin vazgeçilmez öğeleridir. Anayasamızda da, yönetimin merkeziyetçilik ve yerinden yönetim ilkelerine uygun olarak yapılanması gerektiğini öngörmüştür. Bu nedenle, merkezi yönetim kuruluşlarıyla, içinde belediyelerinde yer aldığı yerel yönetimler birbirlerini, yönetimin bütünlüğü ilkesi çerçevesinde bütünlemeleri gereken kuruluşlardır. Anayasamızın 127.maddesi, yerel yönetimleri ‘kamu tüzel kişisi’ olarak tanımlanmıştır. Bu kimliği ile belediyeler, çalışmalarında ve her türlü etkinliklerinde kamu yararını ön planda tutmak zorunda olan örgütlerdir. Hem yönetimle hem de siyaset yaşamı ile ilgili işlevleri ve sorumlulukları olan belediyeler, kuşkusuz yasaların çizdiği çerçeve içerisinde çalışmak durumundadırlar.
Anayasanın veyasaların çizdiği çerçeve içinde çalışmak gerekli olmakla birlikte, her koşulaltında yeterli sayılamaz çünkü toplum adına görev yapan belediyeçalışanlarının ve belediyelerde seçilerek görev almış olanların, hukukkuralları dışında da bağlı olmaları gereken hukuk kuralları vardır. Bunlara ahlak kuralları deniliyor. Bu kurallar,toplumda yerleşmiş olan değerleri yansıtır, onlara dayanırlar. Çoğu kez hukukkuralları oluşturulurken toplumun ahlak kurallarından yola çıkılır. Yani heriki türdeki kurallar birbirleriyle genellikle örtüşür. Ama kimi zamanda hukukaaykırı olmadıkları halde kimi eylem ve davranışların ahlak (etik) kurallarınaaykırı sayıldığı biliniyor, görülüyor. Bu demektir ki, belediyeci, hukukkuralları kendisini zorluyor olmasa da, kimi etik değerlere uymak bunlara saygılıdavranmak, eylem ve işlemlerini o kurallara da uydurmak zorundadır. Buyapılmadığı sürece, belki bir tüzel sorumlulukla karşı karşıya kalmayabilir,ama ahlaki sorumluluktan kendisini kurtaramaz. Böylesine bir sorumluluk,toplumdaki yurttaşlık ve kenttaşlık bilinç düzeyinin yüksekliğine göre,belediyecinin siyasal sorumluluğuna ve oy kaybına yol açabilir.
Ahlak Kuralları Yönergesi
Nasıl mimarların, kent plancılarının, çevre mühendislerinin, orman mühendislerinin ve daha başka birçok meslek kuruluşunun üyelerinin davranışına yön vermek üzere hazırlanmış ve uygulanmakta olan ahlak kurallarını içeren tüzükleri, yönergeleri varsa, belediyecilerin de, derneklerinin geliştireceği bir ahlak kuralları yönergesine gereklilik vardır. Bu kurallara uymayan üyelerin karşı karşıya bırakılacakları yaptırımlara bu belgelerde yer verilmesi gerekir. Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesele Yönetimler Kongresi, birkaç yıl önce, üye devletlerde seçimle göreve gelmiş olan yerel yöneticilerin uymaları gereken etik kurallarla ilgili bir belgeyi kabul ederek belediyecilerin yararlanmasına sundu ‘1’. Bu belgede, belediyecilerin seçilmeden önce, görev yaptıkları sürece ve görevleri sona erdikten sonra bağlı kalmaları gereken ahlak kurallarına yer verilmiştir. İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler ve Genel Müdürlüğü’nün yanı sıra, Türkiye Belediyeler Birliği’nin bu yönergeyi dikkatle inceleyerek belediyelerimizin ondan yararlanmalarını sağlamalarında büyük yararlar vardır.
Kurumsal Saygınlık İçin
Seçilmiş kişilerin yalnız hukuk kuralarıyla değil, toplumsal ahlak kurallarıyla da kendilerini bağlı görüp ona uygun davranmaları, kendilerine saygınlık ve güven kazandırır. İlk bakışta birçok konuda fazla titiz davranmanın, kısa dönemde de, siyasal yönden destek ve sonuçta da oy kaybına yol açabileceği düşünülebilir. Buna karşın, hukuk kurallarına uygun olarak görev yapmanın zaten işin doğasında var olduğunu unutmaksızın, toplumun çoğunluğu tarafından benimsenmiş değer kalıplarına uygun davranmanın uzun dönemde belediyecilerimize sağlayacağı büyük kazançlar vardır. Böylece, belediyeci yalnız kendi kişisel saygınlığını güvence altına almakla kalmaz, aynı zamanda, yerel yöneticilerin bir yönetim ve siyaset kurumu olarak kurumsal saygınlığını korumuş ve güçlendirmiş olur. Çünkü, Son yerel yönetim reformu tartışmaları sırasında sık sık dile getirildiği gibi , ülkemizde belediyeciliğin demokratik gelişmeye bugünkü durumuyla hizmet etmediği görüşünde olanların sayısı az değildir. Bu görüşte olanlar, belediyelerimizin adam kayırmak, rant dağıtmak, yolsuzluklara göz yumarak yada önayak olarak kamuyu zarara uğratmak gibi ‘kirli’ ilişkiler içinde olduklarını öne sürerek yerel yönetim olgusunun kendisine hedef olarak almışlardır ‘2’. Bu tür uygulamaların, kural değil istisna ve böyle davrananların ise, çoğunluk değil azınlık olduğunu biliyoruz. O halde yapılması gereken, istisnai örneklerin sayısını olabildiği ölçüde çalışmaktır ki , bu da herkesten önce belediyecinin kendisine düşen bir görevdir. Belediyeciler için hazırlanıp , yaptırımlarıyla birlikte gayri resmi olarak uygulanacak ahlak kurallarından , hem belediyeciler hem belediyeler, hem siyasal partiler, hem de toplum kanımca kazançlı çıkacaktır.
Ulusal ve Evrensel Değerlere Saygı
Birtakım yanlış uygulamaları önlemek, eskiden beri yapılmakta olanların yenilenmesine meydan vermemek için, mutlak olarak hukuk kurallarının bizi zorlamasını beklemek akla uygun bir yol sayılamaz. Örneğin sokak adlarının haklı ya da haksız gerekçelerle değiştirilmesi pek çok sağduyu sahibi vatandaşın vicdanında rahatsızlık yaratabiliyor. İstanbul’da bir ilçe belediyesinin, kısa bir süre önce, tarihsel bir olgunun simgesi olan Pierre Loti’nin adının değiştirilmesini önermeyi düşünebilmiş olması bile ulusal ve evrensel değerlere saygının gereği ile kolayca bağdaştırılamaz. Yakın geçmişimizde kimi belediye başkanlarımızın, henüz görev süreleri dolmamış iken kendi adlarını kimi cadde, sokak ve meydanlara verdirmiş ya da verilmesine ses çıkarmamış olması savunulması güç bir uygulamadır. Bu alanda ki tercihlerin yapılmasında, toplumun ‘kadirbilirlik’, ‘tarihsel kişiliklere saygı’ gibi yerleşik değerleriyle partizanlık ve işgüzarlık olarak nitelendirilebilecek olan günübirlik davranışlar arasında ki sınırın iyi gözetilmesi gerekir. Hele de, görevi başındayken, büyük Atatürk’ün ölüm yıldönümü törenine, kendince kimi yerlere mesaj vermek amacıyla ‘içi kan ağlayarak gitmek zorunda kaldığını’ söylemekten çekinmeyen kimi belediye başkanları hakkında ve benzer durumlarda, toplumun ayıplamasını ve kınamasını beklemeden, onları ön plana çıkaran siyasi partilerin gereken yaptırımları uygulamaları en sağlıklı yöntemdir. Bu konuda verilebilecek bir örnekte, 5393 sayılı son Belediye Yasası çıkıncıya kadar, kimi belediye başkanlarının, bulundukları kentlerde ki futbol kulüplerinin başkanlığını üstlenmeleri uygulamasıydı. Kanımca, bu uygulamaya son vermek, yerel yönetim ahlaki açısından olumlu bir gelişmedir.
Bu ve benzeri konularda belediyecileri velayet altında ki çocuklar gibi, sürekli olarak devletin ve onun taşrada ki ajanlarının, yani vali ve kaymakam’ların denetim ve gözetimi altında bulundurmak elbette demokratik toplumların yabancı olduğu bir yöntemdir. Ne var ki, belediyelerimizin dört ya da beş yıl gibi sürelerle teslim etmiş olduğumuz belediyecilerin, devletin vesayet uygulamalarına gerek kalmayacak bir olgunluk, bilinç, sorumluluk ve çağdaş yönetim anlayışıyla görev yapma alışkanlığı kazandırmış olmaları pek çok sorunu kaynağında önleyebilir. Yalnız okuryazarlık değil, fakat eğitim düzeyi geçmişle kıyas edilemeyecek ölçüde yükselmiş olan belediye başkanlarımızın ve meclis üyelerimizin, hukuk kurallarının yanı sıra, toplumsal ahlak ilkeleri konusunda da duyarlı davranmaları, yerel demokrasimizin kalitesini mutlak olarak yükseltecektir. Bu amaçla, belediyelerin seçimle göreve gelen temsilcileri için hazırlanacak bir ahlak kuralları yönergesinin büyük yararlar sağlayacağını düşünüyorum.
*Prof.Dr.Ruşen Keleş Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi ve Doğu Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Bağımsız Uzmanlar Kurulu Üyesi.
1 Prof. Dr. Ruşen Keleş, ‘Belediyeciler İçin Bir Ahlak Yönergesi’, Geçmişten Geleceğe Yerel Kimlik, Sayı:13,Temmuz-Ağustos-Eylül 2005s.52-542