Özelkalem Dergisi Yerel Yönetim Zirvesi Kentsel Tarım Oturumu.. İnsan odaklı kentlerin hızla gelişmesi ve kentsel müdahalelerde bir özne olarak doğanın göz ardı edilmesi, geri dönüşü olmayan çevresel tahribatlara yol açıyor… Sağlıklı gıdaya erişmek ise oldukça zor. Pandemi bunu bir kez daha hatırlatırken kentsel tarımın önemi her geçen gün artıyor. Özelkalem Yerel Yönetim Zirvesi’nin dördüncü oturumunda Prof. Dr. Handan Türkoğlu’nun moderatörlüğünde Dr. Kumru Arapgiroğlu, Sarayköy Belediye Başkanı Ahmet Özbaş ve İzmir Köy-Koop Başkanı Neptün Soyer Kentsel Tarım’ı konuştu.
Prof. Dr. Handan Türkoğlu; ‘Örgütlenme mutlaka yerel olmalı’
“Bu önemli bir konu ve bunu kısmen merkezi yönetimin finansman destekleriyle çözmek lazım. Örgütlenme mutlaka yerel olmalı.”
Oturumun moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Handan Türkoğlu “Konuyu biraz geniş çerçevede düşünürsek farklı farklı yaklaşımlara ihtiyacımız var.” diyor ve şöyle devam ediyor: “Bunlardan bir tanesi kırsal bölgelerdeki tarım. Burada büyük ölçekli üretimler yapılıyor ve sadece tarım deyip değerli topraklarla uğraşmıyoruz. Burada bunun altyapısı var, sulaması var, ürünün toplanması var, örgütlenmesi var. Burada çok büyük sorunlar var. Bu önemli bir konu ve bunu kısmen merkezi yönetimin finansman destekleriyle çözmek lazım. Örgütlenme mutlaka yerel olmalı. Aynı zamanda yerel yönetimler tarafından da desteklenmeli. Dünyadaki bu sorunu çözmüş ya da önemli tarım girdileri olan memleketlere baktığımız zaman önemli bir devlet desteğinin olduğunu görüyoruz. Fransa’dan tutun dünyanın çeşitli yerlerine bakıldığında finansmanın büyük bir bölümünü devletin karşıladığını görüyoruz. Onun için bizim ülkemizde bu biraz ihmal edilmiş. Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki motivasyon yok olmuş bir duruma geldiği gibi yasal ve mekânsal sorunlar da mevcut.”
‘Kendim de tarım yapıyorum’
Kendisinin de bahçesinde tarım yaptığını söylüyor Türkoğlu: “Ve toprakla ilişkinin ne kadar önemli olduğunu biliyorum. İnsan vazgeçemiyor. Bu gerçekten bir istektir. Ve kentlerde de bunun için çeşitli çözümler bulunmalıdır. Bahçesinde yapamayan konteynerde yapabilir, balkonunda yapabilir. Yani en küçük bir toprağı bile değerlendirmek gerekir. Bu kent belediyelerinin de buna destek vermesi önemli. Çankaya Belediyesi gerçekten bu konuya çok önem veriyor. Ama aynı zamanda Türkiye’nin verimli toprakları olan belediyeleri de var. Antalya gibi, Balıkesir gibi, Trakya gibi…Bunların da yoğun kentsel bölgelerde de bir yandan kırsal tarımı sürdürürken bir yandan kentsel tarımı sürdürmesi gerek. Yani paralel olması lazım bunların. Büyük ve önemli tarım alanlarının gözden çıkarılmasına, hobi bahçeleri yapılıp da kullanılmasına karşıyım.”
Dr. Kumru Arapgirlioğlu; ‘Ülke kalkınmasıyla birlikte konuşulmalı’
“Sadece yerel yönetimlerce ele alınması yeterli değil. Daha üst düzeyde, ülke kalkınmasıyla paralel olarak özellikle toplumsal kalkınma politikalarında yer alması gerekiyor.”
Tarım ve kentlerin ayrılmaz bir ikili olduğunu söylüyor Arapgirlioğlu ama “Fakat ne zaman ki kentler saçaklanarak büyümeleriyle, karmaşık sistemler haline gelmeleriyle, kırdan kopmaya başlamalarıyla insan da doğadan dolayısıyla topraktan kopmaya başladı.” diye devam ediyor: “Bunun üzerinde kentler yeniden kendi düzenlerini oluşturmaya başlıyorlar. Fakat kentlerin kırı ve köyü kendilerinden uzaklaştırması dışında kentler aşırı büyümeleriyle özellikle çeperde yer alan kırsal alanları ve kırda yaşayanları da yok edecek biçimde büyümeye başladığında en büyük sorun o zaman başlıyor. Aslında bir yaşam savaşına dönüşüyor bu. Çünkü yaşamın en temel nedenlerine gittiğimizde başımızı sokacağımız bir barınak daha sonra karnımızı doyuracağımız bir beslenme aracı ve son olarak da bütün bunları sürdürebilmek için sağlık ve ona yetecek bir gelir gerekiyor. Fakat bütün bunlar yavaş yavaş ellerinden alınan, kente göçmek zorunda kalan kırsal alandakileri ise yüzbinlerle büyük çekimi ve hizmetleri olan kentlere akmaya başlıyorlar. 2030 hatta 2050 yıllarında nerdeyse nüfusun yüzde 85’inin kentlerde yaşamaya başlayacağı belirtiliyor. Bu da tabi özellikle beslenmeyle ilgili kırsal alanların sürdürülebilir olmasıyla ilgili ciddi açmazlara yol açıyor. 90’ların başlarında ve 2000’lere doğru hem uluslararası kurumlar hem yerel yönetimler bu konuları gündemlerine almaya başladılar. İlk önce daha informel olarak kent içinde yayılmaya başlayan bu girişimler zamanla aslında özellikle ekonomik olarak sıkıntı çekilen alanlarda ekonomiye bir katkı olarak yapılan bir eyleme dönüşmesinin yanı sıra Güney Amerika kentlerinde ya da Londra gibi büyük kentlerde suç oranlarının yüksek olduğu bölgelerde binaların ve alanların dönüştürülerek özellikle gençlerin, işsizlerin bu işin içine alınarak bir yönüyle de tekrardan bir toplumsal yenilenme aracı olarak kullanıldığını görüyoruz. Ancak kavramın olgunlaşmaya başladığı dönemde kent içinde topluluk bahçeleri, hobi bahçeleri, kent bostanları gıda aynı zamanda sağlıkla doğrudan ilişkili olması nedeniyle kentin içine bu kullanımların gelmesini hem yasal düzenlemeler açısından hem de örgütlü, denetlenebilen; dayanışmanın arttırılarak toplum ekonomisine katkı sağlayabilecek şekilde olgunlaştığını görüyoruz.”
‘Sadece yerel yönetim yetmez’
Yerel yönetimlere düşen sorumlukları da şu sözlerle anlatıyor Arapgirlioğlu: “Belediyelerin tabi en büyük gücü bu alanda kendi yönetmeliklerini hazırlayabilme yetkilerinin olması ve planlama yetkilerinin olması. Bu anlamda çeşitli belediyelerde hobi bahçeleri düzenlemeleri; ya da idari olarak kırsal kalkınma, tarımsal kalkınma dairelerinin kurulduklarını görüyoruz. Bütün bunların sadece yerel yönetimlerce ele alınması yeterli değil. Daha üst düzeyde, stratejik olarak ülke kalkınmasıyla paralel olarak özellikle toplumsal kalkınma politikalarında yer alması gerekiyor. Yeni geçim kaynakları oluşturacak biçimde kullanılmak üzere yeniden örgütlenmesi gerekiyor. Gıda güvenliğini hedef alması ama bütün bunları ele alırken özellikle daha sağlıklı üretimin daha etkin üretimin yapılabilmesi üzerine düşünülmesi gerekiliyor. Yeni teknolojik araçlarla bunların desteklenmesi, genç nüfusun buraya katkı sağlamasını onlara ilgilerini arttıracak şekilde desteklenmesi çok önem taşıyor.”
Sarayköy Belediye Başkanı Ahmet Özbaş; ‘Organize sera bölgesi örneği çok önemli’
“Türkiye’de ilk tarıma dayalı organize sera bölgesi Sarayköy’de. Çalışmalarını bitirmiş, tahsis işlemlerini yapmış durumdayız. Ülke ekonomisine katkı vermek istiyoruz”
Sarayköy tarımsal zenginliği oldukça fazla olan bir ilçe. Belediye Başkanı Ahmet Özbaş da ilçenin büyük üretimi hakkında bilgiler vererek başlıyor konuşmasına: “155 bin dönüm tarım arazisine sahibiz. Bunun 120 bini Menderes Nehri ile ve sulama kanallarıyla donatılmış bir ilçeyiz. 35 bin dönüm de kuru tarım yapıyoruz. Pamuk, buğday, mısır, arpa, yonca, ayçiçeği ürünlerimiz var. Yılın 12 ayı üretimin devam ettiği bir tarım ilçesiyiz. Yıllık ortalama 30 bin ton pamuk, 10 bin ton buğday, 40 bin ton mısır üretiyoruz. Erik, şeftali, nar, incir, ceviz gibi çok önemli meyvelerimiz de var. 400 bin meyve ağacından yılda 13 bin tondan fazla ürün elde ediyoruz. Aynı zamanda bu tarım şehrinde sebze ve yeşillik üretimi de söz konusu. Denizli şehrinin yüzde 90 sebze ve yeşillik ihtiyacını biz karşılıyoruz. Türkiye’de ilk tarıma dayalı organize sera bölgesi Sarayköy’de. Çalışmalarını bitirmiş, tahsis işlemlerini yapmış durumdayız. Ülke ekonomisine katkı vermek istiyoruz. Burada toplam 13 parselimiz 12’si işletme bir tanesi de sanayi sitesi olarak inşa edildi. İnşallah yılda 20 bin ton domates üretimi yapacağız. Yerel yönetimlerin eğitimden sağlığa, kültürden sanata ve şimdi tarıma kadar bütün boyutlarda fikir sahibi olması lazım. Hem işi koordine etmek hem de iş birliği yapmak konusunda yerel yönetimlerin çok önemli bir yer aldığını düşünüyorum. Ben de göreve başladığım ilk andan itibaren diğer çalışmalarımız gibi bu şehrin can damarı olan ve özellikle pandemi döneminde önemi artan tarım ve gıda konularına eğildim. Organize sera bölgesi de bu çalışmalar içinde en önemli yerde duruyor.”
‘Kooperatiflere büyük destek veriyoruz’
İlçede tarımsal kalkınma kooperatiflerine de desteklerinin sürdüğünü söylüyor Özbaş ve şöyle devam ediyor. “Bu da önemli bir alan. Kırsalda, köylerde vatandaşlarımızın bu ekonomik faaliyetlerin değerlendirilmesi, girdilerin daha da azaltılması ama ürünlerinin daha iyi para etmesi için kooperatifleşme ruhu çok önemli. Bizim 6 tane kooperatifimiz var. Birçoğu belediyemizin tahsis ettiği binalarda, tesislerde faaliyetlerini sürdürüyorlar. Şehrimizde faaliyet gösteren Güney Ege Kalkınma Ajansıyla beraber yaptığımız işbirliği içerisinde Beylerbeyi Tarımsal Kalkınma Kooperatifiyle güzel işler yaptık. Sarayköy’de 590 çiftçi bu kooperatiflere üye. Biz de belediye olarak gerek ajanslara yapılacak projelerde gerekse lojistik desteklerde bu kooperatiflerimizle iş birliği içindeyiz. Tarımsal alanların korunması çok önemli. 2017 yılında Bakanlar Kurulunun aldığı kararla Sarayköy Ovası büyük ova ilan edildi. Ve bu ova tarımsal sit alanı olarak ilan edildi. Biz de belediye olarak imar çalışmalarımızda bu korunmuş, sit alanı ilan edilmiş bu arazilerde plan yapmıyoruz.”
İzmir Köy-Koop Başkanı Neptün Soyer; ‘Kentsel tarım bu toprakların en kadim konusu’
“İstanbul’daki bostanlar ve cumhuriyet tarihindeki Atatürk Orman Çiftliği dünyaya örnek olacak bir model açıkçası.”
“Biz bir sivil toplum kuruluşu değiliz. Kooperatifler üçüncü sektör olarak ekonomik faaliyet gösteren, Tarım Bakanlığı’na bağlı ticaret odalarının üyesi olan bir anonim şirket.” diyerek sözlerine başlıyor Neptün Soyer de. Soyer şunları söylüyor: “Hem kent diyoruz hem tarım diyoruz. Açıkçası ben sadece kırdaki tarımla uğraşan bir insan olarak ve kırdaki tarımsal faaliyeti gösteren çiftçilerimizin örgütlenmesiyle ilgili çok uzun yıllardır çalışıyorum. Kentsel tarımı konuşan ülkelerin aslında kırsal tarımı bir nebze daha kotarmış, halletmiş ülkeler olduğunu görüyoruz. Bizim kırsaldaki tarım politikamızı açıkçası kentteki tarıma gelecek seviyede görmüyorum. O kadar çok sorun var ki. Kentlerdeki nüfus artışı önümüze çıkıyor, göç çıkıyor. Ve kentlerdeki tarım alanlarına yayılan bir kentleşme önümüze çıkıyor. Kentlerde biz tarım yaparken tarımsal alanları belirleyerek yol alamadık aslında. Paris kentsel bir tarımdan bahsederken Paris Opera Binası’nın çatısını yeşillendiriyor. Hobi bahçeleri aslında en büyük sorun. Kentteki bir hobi bahçesi değil bu konuşulanlar…Kırsal alandaki tarım arazilerinin gecekondu gibi bölünerek bir hobi bahçesine dönüşmesi…Külliyen yanlış. O tarım arazilerinin dönüm dönüm, küçük küçük kulübelerle tarımsal bir hobiye dönüşmesini biz kırsalda yaşayanlar olarak da doğru bulmuyoruz.” Kentsel tarımın bu toprakların en kadim konusu olduğunu örneklerle anlatıyor Soyer: “İstanbul’daki bostanlar ama Cumhuriyet tarihindeki Atatürk Orman Çiftliği açıkçası dünyaya örnek olacak bir model. Ankara’nın göbeğinde, ‘buralar çoraktır, bir şey olmaz’ diyenlere aslında birçok şeyin yapılabileceğini göstermiştir. Ama belki biz kentsel tarımı konuşurken hem kadim kültürümüz olan bu İstanbul’daki bostanları iyi incelemeliyiz. Hem de Cumhuriyet tarihinde Atatürk’ün Atatürk Orman Çiftliği gibi kent çeperlerinde kurduğu çiftliklere de sahip çıkarak onların tekrar kendi ruhlarına dönmesini, üretimlerine dönmesini sağlamalıyız. Gelelim kentteki insanların taleplerine…Pandeminin de birçok etkisi var. İnanın o kadar çok ‘tohum dağıtacak mısınız? Fide verecek misiniz?’ diye soran insan var ki. İnsanların bir yandan zorunlu göçten dolayı kırsala duydukları, toprağına duydukları bir özlem var. Kent tarımında sadece ekonomik bir kaygı görmüyorum. Bir yandan da bir hasret de görüyorum. Çünkü insanlar kentlerde mutlu yaşamıyorlar. Ulaşım sorunu yaşıyorlar, su sorunu yaşıyorlar, kirli hava sorunu yaşıyorlar. Ve hep köyüne de toprağına da hasretleri var. Pandemide eve kapanınca herkes bir düşündü, taşındı aslında. Kentini terk etmese de köyüne dönen, arazi biçen çok insan gördük.”
Hazırlayan ve sunan Erengül Bilenser
#kentseltarım
İzle Türkiye! Özelkalem Tv. Kentsel Tarım Oturumu
Özelkalem Türkiye’nin Yerel Yönetim Ağı
►İzle Türkiye! ►Abone ol
#kentseltarım