17 Ağustos depreminin 21. yıldönümünde Özelkalem deprem gerçeğini masaya yatırdı. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Ruşen Keleş’in yaptığım Çarşamba Oturumunu’nda, Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Murat Balamir ve Avcılar Belediye Başkanı Turhan Hançerli Türkiye’deki deprem gerçeğini konuştular.
Erengül Bilenser’in açılış konuşmasını yaptığı ve Özelkalem Youtube kanalından canlı olarak yayınlanan Çarşamba Oturumları’nın bu haftakı bölümünde, modaratörlük görevini üstlenen Prof. Dr. Ruşen Keleş, depremin Türkiye için büyük bir önemi olduğuna dikkat çekti. “Türkiye depreme hazır mı?” diye soran Prof. Dr. Keleş, “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı’nda toplanma alanlarından bahsediliyor. Fakat verilen rakamlara bakarsanız, toplanma alanı olarak öngörülmüş 496 tane yerin, yanlış uygulamal sonucunda 77’ye düştüğünü görüyoruz. Bu atmamız gereken adımların atılmamış olduğunu gösteren açık bir örnek. 1999 Marmara Depremi üzerinden 21 yıl geçti. 18 bin dolaylarında insan yaşamını yitirmişti. Bu vesileyle devlet birtakım tedbirler alma ihtiyacı duymuştur. O tarihe gelinceye kadar yürürlükte 7269 sayılı bir yasamız vardı. Ama bunun yetersiz olduğu görüldüğü için 2005 yılında yürürlüğe giren belediye kanunumuza 53’üncü maddesiyle acil durum planlaması eklenmiştir. Aynı şekilde büyükşehirlerin yönetimi ile ilgili 5216 sayılı kanuna eklemeler yapılmıştır. Yerel yönetimlerin afetlerden önce, afetler sırasında ve sonrasında alınması gereken önlemleri kendi başları almaya yeterli olamayacağı anlayışı hakim olduğu için merkezi yönetimin elinin bu alanda bulunması öngörüldüğü için 2009 yılında AFAD kuruldu. Zorunlu deprem sigortası, yapı denetimi gibi konular da yine 99’da yaşadığımız deprem sonrası gündeme geldi. Ancak bana göre bu olay sadece bir yapı denetimi olmanın ötesindedir. Murat Balamir bir yazısında, “Arazi planlaması, bölgeleme, ulaşım ve altyapı planlaması yoğunluklarla ilgili kurallar ve yapı denetimi bir bütünsellik içerisinde ele alınmadıkça sorunların altından kalkmak kolay olmaz” diyor. Bütün kalbimle bu değerlendirmeye katılıyorum.
Kanal İstanbul şehrin nüfusu patlatır
Prof. Dr. Ruşen Keleş, Kanal İstanbul Projesi hakkında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kitabından bahsederek, şunları söyledi: “Kanal İstanbul adı verilen proje gerçekleştirildiği takdirde kentin ne gibi tehlikelerle karşılacağı açıklanıyor” dedi ve ekledi: “İstanbul’un nüfusu 16 milyon dolaylarında. Kanal İstanbul gerçekleştirilirse bu nüfus 24 milyona kadar yükselecek. İstanbul’un nüfusunun Türkiye’nin 4’te 1’ine ulaştırılması halinde ne gibi felaketlere neden olacağını tahmin edemiyorum.” Keleş, depreme hazırlık konusunun çok kapsamlı olarak planlanması ve yürürlüğe konulmasıu gerektiğini vurguladığı konuşmasının ardında sözü Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli’ye verdi.
Siyaset bu konuyla ilgilenmiyor
Başkan Hançerli, “Ben bir yerel yönetici olarak bu işe nasıl bakıyorum, bundan bahsetmem gerekir. Naci Hocanın son röportajını da dikkatle okudum. Orada halka bir çağrı vardı: “Deprem gündemini halk olarak gündeminize alın ki siyasiler de konuyla ilgilensin” diyordu. Bu çok önemliydi çünkü siyasetin bu konuyla çok ilgilenmediğinin altını çizmek isterim. Çokça müdahale edemediğimiz, konuştuğumuzda faydası olmayacak konularda vakit kaybettiğimizi görüyorum. Deprem ne zaman olacak, nasıl olacak, büyüklüğü ne olacak konularıyla zaman kaybediyoruz. Bunlar siyasetçilerin konusu değil bilim insanlarının konusu. Peki biz neler yapacağız? 1999 yılında deprem olduğunda sanki yeni bir şeyi keşfetmiş gibi davrandık. Halbuki deprem bizim için yeni bir şey değildi. Deprem gerçeği bu topraklarda yüzyıllardır var. Ciddi bir unutma sorunun olduğunu görüyoruz.”
Bu 20 yıl biraz boş geçti
“Yine o dönemde sözler verildi. Yönetmlik ve mevzuatlar değişti ama aradan 21 yıl geçti. Aslında ciddi bir değişimin olmadığı tespitini yapıyoruz” diyen Hançerli, “Özellikle o dönemde konuşulan şeylerden bir tanesi de İstanbul nüfusunun daha fazla artmamasıydı. Yani İstanbul nüfusu 99 depremi sırasında 10 milyon civarında ve artmaması gerektiği yönünde değerlendirmeler yapılıyordu. Avcılar’ın nüfusu da neredeyse 2 katına çıkmış durumda. Yeni yapılan yapılar da var ama o dönemdeki nüfusun evlerinin yenilenmesi için yapılmamış. Sadece yeni gelen insanlar için yapılmış. 99’da riskli yapılarda oturan herkes yine o evlerde oturmaya devam ediyor maalesef. Dolayısıyla 20 içinde çok yol katedildi değerlendirmesi yapılırken bu nüfus artışının da dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Bu geçen 20 yılı iyi değerlendirmedik maalesef. Bu 20 yıl biraz boş geçtiği kanaatindeyim” dedi.
Toplumda yanlış bir düşünce var
Belediye başkanı seçilmeden önceden bu konuda çalışma sözü verdiğini belirten Başkan Hançerli, “Çünkü ben 99’de Kasımpaşa’daydım, 2007’de de Avcılara taşındım. Deprem kaygısı nedeniyle binadan binaya taşındık, daha sağlam binada oturmak istediğimiz için. Eşim bana şunu söylemişti: “Sen gereksiz kaygılanıyorsun, bak deprem olmadı” lafını da söyledi. Toplumda da bu şekilde bir düşünce var. Ama deprem olduğunda, Elazığ depreminde mesela, 99 depreminin sembolü olan ‘Sesimi duyan var mı?’ sözünü tekrar duyduk. Afet gerçekleştikten sonra yapılan çalışmaların çok zor olduğunu ve yol alamadığımız orada deneyimledim. Bizim yoğunlaştığımız şey binaların güvenli hale gelmesiydi. 5.8’lik Silivri depreminden sonra toplumda yeniden bir duyarlılık kazandı ve çalışmalarımız hızlandı diyebilirim. En büyük korkum, bu sürecin de unutulması” diye konuştu.
11 bin 893 bina riskli
“Biz 2000 yılından önce yapılmış bütün yapıları riskli yapı olarak değerlendirdik” ifadelerini kullanan Turan Hançerli, “11 bin 893 binamız var 2000 yılı öncesinde yapılmış. Bu yapılarda kullanılan malzemelerin kalitesi, işçilik kalitesi, mühendislik hizmeti almamış olması ve yıpranma, korozyonu bir tarafa bırakırsak, ilgili yönetmelik ve mevzuat bugünkü mevzuata göre çok daha güçsüz kalıyordu. Bu yüzden bizim, 99’dan önce yapılmış yapıların riskli olduğu yönündeki kanaatimizin doğru olduğunu düşünüyoruz. 11 bin 893 yapı için özel bir çalışma yaptık. Bir harita yaptık. Binaları sağlamlık duruma göre sınıflandırdık. Öncelikle müdahale edilmesi gereken yapıları biliyoruz. Şu ana kadar bakanlığın talimatıyla 354, Silivri depremi sonrasında gözlem yaptığımız incelemelere göre de 1400’ü aşkın bina için tebligatlar gönderdik. Bugün itibarıyla 965 bina kentsel dönüşümden yararlandı. Seçildiğimiz günden bu yana da Avcılar’da 3 bini aşkın konut yenilenme sürecine girdi. Biz binaların tahliye edilmiş olmasını önemli bir aşama olarak görüyoruz. Her gün ekiplerimiz, vatandaşlarla iletişim kurarak görüşmeler yapıyor ve kat maliklerinin uzlaşması ve harekete geçmeleri için çaba sarfediyoruz” dedi.
Afetler ile ilgili çok yanlışımız var
Oturumda söz alan Prof. Dr. Murat Balamir ise söze şunları söyleyerek başladı: “Türkiye’de afetler ilgili çok yanlışlarımız var. Kurumsal, yasal ve hatta düşünsel açılardan büyük yetersizlikler göstermekte. Kurumsal açıdan bir AFAD var ama AFAD’ın kuruluş tarihindeki yasa metninde mutlaka afet öncesi hazırlıklara ilişkin ayrıntılı biz düzenleme gerektiğini anlatmıştık. Tek eksik bu değil tabii ki. Güvenli planlamayı özendiren mekanizmalara sahip sigortalar olmalıydı. Belediye yasaları kavramsal yanlışlarla dolu. Düşünsel açıdan da Türkiye’de deprem veya afet denince hep acil durum koşulları düşünülüyor ama afet öncesi dönem gündeme getirilmiyor. Yalnızca yer bilimsel ve inşaat kesimini ilgilendiren bir konuymuş gibi ele alınıyor. Bu da yanıltıcı bir ortam yaratıyor. Özellikle Türkiye’de afet öncesi döneme ilişkin düzenlemelerin gündeme getirme ihtiyacı her zamankinden daha fazladır.”
Gereksiz, fevri işler yapıldı
İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun seçim öncesinde bir programda, “İstanbul’un en önemli sorunu depremdir ve ben bu konuyu katılımcılıkla ve saydamlıkla yöneteceğim” dediğini belirtern Balamir, “Bu inanılmaz, Türkiye’de duyulmamış bir anlayışı ifade ediyordu. O günden bugüne, bu söylenenlerin tam olarak yerine getirilmiş olduğunu görmüyoruz. Başka grup veya kişilerin etkisiyle başka fevri işlerin yapıldığı kanısındayım. Dünyada bunu yürütme biçimi toplumdaki mevcut kurumsal yapıların temsilcileriyle ortak bir platform oluşturarak yürütüyorlar. İstanbul’da da böyle bir platform kurulması gerektiğini, aralık başındaki İstanbul Deprem Çalıştayı’nda bir metinle birlikte başkan sunmuştum. İmamoğlu da bunu çok doğru bulduğu için çalıştay sonunda bunu deklare etti. Ama ne yazıkki bunun gerçekleştiğini göremedim. Türkiye’de yıllar sonra bir ulusal platform kurulması için hareket etti ama bunun hayata geçirildiğini göremedik. Böyle bir platform olsaydı, riski azaltmayan gereksiz harcamaların önüne geçilmiş olabilirdi” ifadelerini kullandı.
Afet öncesinde de seferber olmalıyız
Oturumun ikinci turunda ilk söze Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli başladı. Hançerli, “Sıvılaşma ve heyelan meselesiyle ilgili çalışmalar yapılmıştı. Zemin etüdü Avcılar’da var. Tabii bunları dikkate alarak yapılaşma izni veriliyor. Fakat, ekonomik sıkıntı ve zorluk vatandaş bakımından, gerçekçi ve reel bir sorun” derken, felaket gerçekleştiğinde tüm Türkiye’nin ve hatta tüm dünyanın seferber olduğuna şahitlik ettiklerini söyledi. Bu seferberlik halinin afet gerçekleşmeden olmasının çok önemli bir sorunu yaşanmadan engelleyeceğini belirte4n Hançerli şöyle devam etti: “Dolayısıyla Büyükşehir Belediye Başkanımızında defaaten ifade ettiği üzere, bu bir seferberlik ve bu seferberlikte vatandaşın, ilçe belediyesinin, büyükşehir belediyesinin, müteahhitlerin bu sürece katkı sunmasının son derece önemli olduğunu düşünüyorum.”
130 bin konutu çoğu riskli
“Depremi engelleme şansımız yok ama yaptığımız yanlışlar ve hatalar nedeniyle büyük tehlike olduğu aşikar” ifadelerini kullanan Başkan Turan Hançerli, “Sayı vermek gerekirse, 40 bin binanın İstanbul’da yıkılacağı söyleniyor. Avcılar’da 99’dan önce 11 bin 893 bina biliyoruz. Bunun bin kadarı yenilenmiş durumda. 130 bin konutun yenilenmesi gerektiğini görüyoruz. 130 bin konutun tamamı riskli diyemeyiz ama çoğunluğu öyle. Çok ciddi bir maliyet olduğunu söylemek de mümkün. Toplum olarak bunu felaketin bugünden değerlendirilmesi gerekiyor. Mevcut yapı stoğunun dile getirilen 7.2’lik büyüklüklere dayanması mümkün görünmüyo” ded ve ekledi: “Bakanlığımızın sunduğu bazı imkanlar var. Kentsel dönüşüm yasası kapsamında kira yardımı ya da faiz indirimi gibi destekler var. Özellikle ekonomik kriz dönemi olması nedeniyle bu yardımlar çok kıymetli ancak maalesef yetersiz olduğunu da vurgulamak gerek. Daha ciddi desteklere ihtiyaç var. Devletimiz yetkili organlarının bu katkıyı sunması çok önemli.”
Daha sonra 7 lira harcamaktansa bugün 1 lira harcayın
Hançerli şunları söyledi: “Depremden sonraki maddi hasarları gidermek için, bugün harcanması gereken 1 lira yerine, o günden sonra en az 7 lira hatta 30 liraya varan harcaması gerektiği yönünde görüşler var. Tabii bu mesele sadece İstanbul meselesi değil, Türkiye meselesi. Çünkü İstanbul hazırlıksız yakalandığında ve İstanbul yıkıldığında Türkiye ekonomisinin ciddi zarar göreceği, insan canının dışında zarar göreceği aşikar. O yüzden bir bugünden bir seferberlik çağrısı yapıyoruz. Biz Avcılar’da bu seferberliği başlattık. Tüm ilgilerle el birliğiyle bir süreç yürütüyoruz ve mesafe de kattetik.”
Neyi bekliyoruz?
Turan Hançerli’nin ardından ikinci kez söz alan Prof. Dr. Naci Görür, “Şöyle bir soru soruyorum. Neyi bekliyoruz? Niye bekliyoruz? Ülkemizdeki deprem kuşakları belli. Bu kuşaklar içerisinde yer alan yerleşim alanları belli. O kuşaklarda oluşabilecek deprem büyüklüğü belli. Periyot olarak ne zaman olabileceği belli. Deprem olursa ne kadar hasar alacağı, ne kadar can kaybımız, mal kaybımız olacağı belli. Bütün bunlar bilinmesine rağmen biz neyi bekliyoruz? Depremin gelmesini mi bekliyoruz! Yani Türkiye Cumhuriyeti yıllardır planlamalar yapar değil mi? Bütçeler ayrılır vs… Bu ülkede insanların can güvenliğini sağlamak için deprem bölgelerindeki yerel yönetimlere, 5 yıllık planlar çerçevesinde belli bütçe verip, buraları depreme karşı güvenli hale getirmek için çalışmalar yürütülemez mi?” ifadelerini kullandı.
İlla deprem mi olmalı?
“Yani illa bizim depremle ilgili bir şey yapmamız için deprem olması, insanların ölmesi mi gerekiyor? Deprem olmadan önce ne yapacaksak yapalım. Buna risk yönetimi diyoruz. Bizim yöneticilerimiz maalesef afeti yönetmeye talip. “Bir deprem olsun, ondan sonra gerekeni yaparız”… Halbuki bu da çağdaş bir yaklaşım değil. Deprem olunca zaten insanlarımız ölüyor. Ondan sonra elbetteki yapacaksınız, başka yapacak bir şey de yok zaten. Ama önemli olan deprem gelmeden önce yapmak. İşte bakın, ben tekrar ediyorum. Zeytinburnu, Bağcılar, Bakırköy, Küçükçekmece, Avcılar, Beylikdüzü, Esenyurt… Buralar çok riskli alanlar. Dolayısıyla buralarda şimdiye kadar kentsel dönüşüm çok hızlı devam edip, bu bölgelerin deprem güvenli hale getirilmiş olmaları gerekirdi. Behemahal bu işlere girişmek lazım. Buraları depreme hazırlamak lazım.”
Yapı stoğu taraması gereksiz
Oturumda söz alan Prof. Dr. Murat Balamir ise söze şunları söyleyerek başladı: “Şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi yine yapı stoku taramaları yapıyor. Yani hangi yapılar güçlü hangileri değil… Ben bunu çok yadırgıyorum çünkü bu işler defalarca yapıldı farklı yönetimler tarafından. Ayrıca bu işlerin yüzde 100 güvenirliliği de yok. Buna çok ilginç bir örnekle şahit oldum.” Balamir şöyle devam etti: “Zeytinburnu’nda mühendis arkadaşlarımız tarafından yapılan değerlendirmelerde yeterince güvenli bulunan bir yapı kendiliğinden çöktü ve canlar kayboldu. Mühendis arkadaşlarımız dedilerki, ‘Bize depremde yıkılacaklar soruldu. Kendiliğinden göçecekler sorulmadı’… Güvensizliğimin bir nedeni bu. Sadece defalarca yapılmış olmasından kaynaklanmıyor itirazım. İnanılmaz bir kaynak tüketimi ve zaman kaybına yol açtığı için yadırgıyorum. Bir örnek daha vereyim Fatih’te yapı stoğunun değerlendirmesi yapıldı yine. Biz ise plancılar olarak beldiyeden aldığımız yapı envanter bilgilerini masa üstüne koyup, 1-2 günde ne kadarının riskli olabileceğini ilişkin bir bilgi ürettik. Mühendis arkadaşlarımızdan gelen bilgiyle üste üste koyduğumuzda yüzde 80’e varan bir örtüşme vardı. Mühendislik çalışması uzun zaman sürdü ve milyonlarca liraya maloldu. Bizimki masabaşı çalışması ve iki günde tamamlandı. Aradaki yüzde 20’lik farkın da hangi tarafın lehine olduğu konusunda soru işaretleri var”
Dönüştürülmesi için çalışılmalı
“Diyelim ki gerçekten tespit ettik. Bu taramaların sonuçlarının oldukça sağlıklı olduğunu kabul edelim. Peki ne yapacağız? Şunu söylemek istiyorum. Yapı stokuna ilişkin bilgiden ziyade, yapı stokunun nasıl dönüştürülebileceğine ilişkin modelleri çalışmamız çok daha önemli. Yasada görünün o yöntem dışında başka hangi yöntemlerle, katılımcı yöntemlerle nasıl çözebiliriz. Buna ilişkin alternatifler geliştirmek çok daha değerli bir çalışma olurdu. 2004 yılında Zeytinburnu’nda bir proje geliştirdik. Proje bir yıla yakın yerinde yaptığımız çalışmalarla yürütüldü. Birebir güncel veriler üzerinden hesaplar yapıldı. Kendi kendine finanse edecek bir modelin varlığı ortaya konuldu. Aynı yıllarda Türkiye, Hint Okyanusu’ndaki tsunami için büyük kaynaklar aktardı. O kaynak İstanbul’un büyük bir bölümünün bu tür bir modelle yenilenmesine özendirici bir katkı olabilirdi. Bunu hiç unutamıyorum. O yüzden tepkim çok büyüktür. Yapılması gereken nasıl döneşeceğimiz konusuna kafa yormak olmalı. Bu toplumsal kalkınma modelinin ortaya konulmasını gerektiren bir girişim olmalı. Bu da pek çok uzmanlığın bir arada bulunmasını gerektiriyor.”